BİR DEVRİM, BİRÇOK DEVRİMİ BERABERİNDE GETİRİR!
İlişkilerde kaybetme korkusu denildiğinde; ilişki kurulan herhangi bir kişinin/nesnenin zaman içinde olmama ihtimaline karşı verilen davranışsal tepkilerden bahsedebiliriz. İlişki kurulan nesne eş/sevgili/aile/arkadaş/çocuk olabilir. Buradaki önemli nokta; bizlerin ilişkilerde kaybetme korkusunun altında yatan “her şeyi kaybetme korkusu/yok olma korkusu” olduğunu görmemizdir. Bu kavram aslında bir “savunma mekanizmasıdır ve “kendinden kaçan birinin”, bir ilişkiye sığınma tasviridir. Kaybetme korkusu yalnızca ilişkiler için geçerli bir durum olmaktan ziyade yaşamın içinde temas ettiğimiz her şeyle ilgilidir. Örneğin; Kelly "Kibir", "Açgözlülük" ve "İnanma İsteği" gibi tuzakların fark edilmediği sürece ve bunlardan nasıl kaçınılacağına dair bir çözüm bulunmadığı sürece, kişilerin “kaybetme korkusunu” yaşayacağından 1900’lü yıllarda borsa alanında bahsetmiştir (Kelly., F, 1930). Sözün özü “ilişkilerde kaybetme korkusunun” çok genel bir kavram olduğunu ve “ilişki boyutunun partner/çocuk/aile/para” olarak değişebileceğini unutmamak gerekir. Birey yoğun olarak “ilişkiyi kaybetme korkusu yaşıyorsa” aslında o birey genel olarak “kaybetme korkusuna” sahiptir. Ancak hayatında en önemli gördüğü kişi/figür üzerinden bu durumu yaşantılıyordur.
Birey durup düşündüğünde aslında en küçük olaylarda dahi farkındalık düzeyi oluşturmadan bu korkuyu hep kendine yük ettiğini görebilir. Evet yük! Düşünün, yeni bir güne uyanıyorsunuz ve “kaybetme korkusunun” derinden, her an sizinle birlikte ilerlediğini fark etmiyorsunuz bile… Aslında bizlerin fark ettiği zamanlar, “kaybetme korkusunun” en fazla tetiklendiği zamanlardır. Gün içinde partnerimiz cevap vermemiş olabilir, çocuğumuza ulaşamamış olabiliriz, kendimizi yerine koyabileceğimiz “kayıp” yaşayan birini izlemiş olabiliriz, kayıp/yas zamanları yaşamış olabiliriz. İşte bu tarz tetikleyici durumlarda “kaybetme korkusu” yaşadığımızı fark ederiz. Çünkü öncesinde varlığını hatırlamak veya varlığı ile ilgilenmek istememişizdir. Ancak olağan hayatımızda herhangi bir kayıp yaşayan birini görmek/duymak/izlemek bizlerdeki kaybetme korkusunu tetikleyici en önemli unsurlar arasındadır.
“Kaybetme korkusunu” en iyi şekilde; hem altında yatan motivasyon olarak hem de davranış çıktısı olarak mizaç yapılarının özellikleri ile anlayabiliriz. Ardından travmalar, yaşantılar ve yetiştirilme tarzlarına odaklanmak önemlidir. En genel hali ile, gelin, mizaç yapılarının “kaybetme korkusu” yaşantılama biçimlerine göz atalım.
● DTM1’ler; kusursuz olmayacak olmasından kaynaklı hata yapmak istememe davranışıyla “kaybetme korkusu yaşayabilir” ve bu nedenle “gergin, katı, otoriter” davranışlar sergileyebilir.
● DTM2’ler; sevilmek, önemsenmek isteme davranışıyla “kaybetme korkusu yaşayabilir” ve bu nedenle “sitemkar, ısrarcı, alıngan” davranışlar sergileyebilir.
● DTM3’ler; başarılı olmak isteme davranışıyla “kaybetme korkusu yaşayabilir” ve bu nedenle “duygularını bastıran, manipülatif, hırçın” davranışlar sergileyebilir.
● DTM4’ler; anlaşılmayacağını düşünmesinden dolayı “kaybetme korkusu yaşayabilir” ve bu nedenle “melankolik, asi, duygu iniş-çıkışı yaşayan” davranışlar sergileyebilir.
● DTM5’ler; kendi aklı dışındaki şeylere güvenememekten dolayı “kaybetme korkusu yaşayabilir” ve bu nedenle “katı, asosyal, kaçıngan” davranışlar sergileyebilir.
● DTM6’lar; güvende hissedemeyecek olmasından dolayı “kaybetme korkusu yaşayabilir” ve bu nedenle “kontrolcü, hesapçı, muhafazakâr” davranışlar sergileyebilir.
● DTM7’ler; yaptığı şeylerden haz ve keyif almak için sıkıntıdan kaçma davranışından dolayı “kaybetme korkusu yaşayabilir” ve bu nedenle “kaçıngan, esprili, sorunları indirgeyen” davranışlar sergileyebilir.
● DTM8’ler; güç ve otorite isteğinden dolayı “kaybetme korkusu yaşayabilir” ve bu nedenle “öfkeli, baskın, acımasız” davranışlar sergileyebilir.
● DTM9’lar; konfor alanından çıkmamak için “kaybetme korkusu yaşayabilir” ve bu nedenle “muhafazakâr, davranışları bastıran, arabulucu” davranışlar sergileyebilir.
“Kaybetme korkusunu” gördüğümüz gibi her mizaç farklı motivasyonlar ve farklı davranışlarla yaşar. Ve her “biricik olan birey” de kendi mizaç yapısı ve travmaları, yetiştirilme tarzları vs. üzerinden bu korkuyu “biricik olarak yaşar”. Yani yukarıda en kabaca anlattığımız durumlar aslında çok daha derin mekanizmaları olan “biricik insan” varlığının keşfedilmesi gereken psikolojik dengesidir. Birey ancak bu dengeyi kurabildiğinde, her problemi gündelik hayatında yaşasa dahi bu problemlerle “baş edebilme” olgunluğunu gösterebilir. Önemli olan nokta; bireyin kendi mizaç yapısını ardından kendi yaşantı/yetiştirilme tarzı/travmalarıyla biricik kişilik organizasyonunu keşfetmesidir. Ancak bu şekilde psikolojik dengeye gelerek, kendimizi olgunlaştırma yolunda ilerleyebiliriz. Şunu unutmayalım ki psikolojik dengede olabilmek adına çaba göstermeyen bir birey, gündelik hayatta hepimizin yaşayabileceği psikolojik problemlere karşı olgun davranışlar sergilemekte zorlanır. Böylece ortaya bizlerin “kaybetme korkusu, kaygı atakları, öfke problemleri” gibi gördüğümüz sorunlar çıkar.
Yukarıda “Kaybetme korkusundan” genel olarak bahsetmeye çalıştık. Ayrıca bu durumun bir alt maddesi olan “ilişkiyi kaybetme korkusuna” da değindik. İlişkilerde kaybetme korkusunun deneyimlerimiz sonucunda en genel olarak aşağıdaki beş sebebini gördük. Bunlar;
● Güvensiz hissetme
● Bağımlı ilişki paternleri
● İlişkilerde saklanan sırlar
● İhtiyaç ilişkileri kurulması
● İlişkilere emek ve değer verilmemesi gibi maddelerle anlatabiliriz.
Ancak bu kısımlar tamamen tecrübe ve deneyimlerle ilgilidir. Bilimsel bir açıklaması henüz literatürde olmayabilir. Eğer siz de bu beş maddeden birini hissediyorsanız, kendinizle ilgili bir sürece başlamanız doğru olacaktır. Bir devrim, birçok devrimi beraberinde getirebilir!
Kullanıcılar, tıbbi veya psikolojik tavsiye için her zaman bir uzmana danışmalıdır. Bir sağlık probleminiz varsa veya risk altında olduğunuzu düşünüyorsanız, lütfen derhal yardım alın.